Hürriyet Meydanı Han
F. - Efendim, oyunumuz, ülkemizin ilk ilim yuvalarından olan
Mekteb-i Sultani'nin öyküsüyle başlar. Padişah II. Hürriyet Meydanı Han, Moulin
Rouge'la, Vagon Bleu arasında avlanırken...
A. - Ne avlıyormuş?
F. - Aptal, o zaman
İstiklâl caddesi değil, ormanmış orası... Tam bu sırada bir yağmur, bir
yağmur...
A. - Ormanda Moulin Rouge
ve Vagon Bleu pavyonları varmış yani?
F. - Oui. Comme
aujourd'hui!
A. - Nasıl yahu? Aujourd'hui,
yok ki!
F. - Oui.O zaman da
yokmuş yani.
A. - Matin matin les
affaires sont devenues fourchettes!
F. - Oui, mais
z'aujourd'hui les fourchettes sont en plastique,
A. - Ne diyorsun? Hiç bi
bok anlamıyorum.
F. - Ben de...
A. - Ha iyi... İkimizin
de anlamaması daha iyi yani.
F. - Oui. İste tam o
sırada bir yağmur bir yağmur...
A. - Hangi
sırada?
F. - Padişah
II. Hürriyet Meydanı ya oranın adı...
A. - İkinci
Beyazıt mı demek istiyorsun?
F. - Evet de,
artık Hürriyet Meydanı ya oranın adı...
A. -
Anlıyorum.
F. -
Anlamadığını biliyorum. A köşebaşı, il ya un şerbetçibaşı, le şerbetçi tire le
parmak, le şerbet tombe dans le bardak!
A. - Ha, öyle
söylesene... Şerbetçibaşı, Moulin Rouge'un önünde mi?
F. - Non, il
est carrement, derrière le şerbetoire! İl se şerbette!
A. - Padişahla
şerbetçinin ne alâkası var?
F. - Bi
alâkası yok.
A. - Anladım.
Şerbetçi padişaha bir tas şerbet uzatıyor ve "Que je vous
şerbetasse!" diyor.
F. - Hayır.
Ortada şerbetçi yok., tas yok, tastan boşanırcasına yağmur yağıyor. Padişah
oralardaki bir kulübeye, Gül Baba'nın kulübesine sığınmış. Gül Baba, güllerinin
arasında yaşayan, beyaz, uzun saçlı, kendi halinde bir ihtiyar.
A. - Gül Baba
hippi mi?
F. - Non!
A. - Çiçekler,
uzun saç falan...
F. -O
zaman hippilik falan yok.
A. - Oui.
Comme aujourd'hui.
F. - Oui!
Padişah Gül Baba'yla sohbete koyulmuş. Laf lafı açmış, laf sigara paketini.. Bi
muhabbet, bi muhabbet...
A. - Sigara
bitmiş!
F. - Oui.
Sultanın bayraktarları tez gidip amerikan sigarası almışlar, Vagon Bleu'nün
vestiyerini işleten kaçakçıdan. Muhabbet koyulaşmış. Gül Baba, bak bakalım ne
söylemiş!
- GÜL BABA ve PADİŞAH
girerler. -
GÜL BABA -
Tüfekleri gömelim hep
Her güzele
bakmak sevap
Yok sonu
kavganın, aşk yap
Savaşmayın,
sevişin hep
Savaşmayın,
sevişin yâr
Yeter bize
bunca diyâr
Gülün, sizin
olsun güller
Savaşmayın,
sevişin yâr!
PAD. - Hoş
sohbet adamsın baba, adın bağışlar mısın?
G. B. - Adım
yok benim... Hem her bi şeylere ad koymak, neden? Ama bir ad ünlemek istersen
ille, sen de herkes gibi "Gül Baba" de!
PAD. - Peki
Gül Baba, bu ıssız yerlerde vaktin neye göre ayarlansın? Namazın neye göre
kılarsın?
G. B. -
Radyodan oğul! Her saat başı kan aranır.
PAD. - Türk
ilinden çok frenk iline benzer buralar; n'est-ce pas?
G. B. - Oui.
PAD. - Bir
cami istemez miydi bu yerlere?
G. B. - Non.
İl y a trop de cami! Camiden önce başka şeyler gerekli!
PAD. - Bre
camiden önce gelen ne ola?
G. B. - Cami
insana tanrıyı öğretmez. İnsanı bilen bilir tanrıyı. Bunu öğretmek gerek adem
oğluna!
PAD. - Est-ce
que vous êtes communiste?
G. B. - Non,
merci!
PAD. -
Sohbetinden çok hoşlandım Non-Merci Baba, sana bir ihsan eylemek isterim. Dile
benden ne dilersin?
G. B. - Non,
merci!
PAD. - Yok
yok, bir isteğin vardır elbet, de de yapalım!
G. B. - Belli
ki zenginsin amma oğul, benim istedüğüm yapmaya gücün yetmez.
PAD. - Benim zenginlüğüm
sen ne bilirsün?
G. B. - Senin
zenginlüğün bilmem amma, benim diledüğümü bir sultan vardır yapacak, bir de
George Buşt!
PAD. - Je suis
le sultan!
G. B. - (bir
an donar kalır) Ah bilemedüm devletlüm. Je m'excuse beaucoup! Padişahım
affeyle...Mille pardons! Sultanım, hoşgör kusurum.
- GÜL BABA, Padişahın eteğine
öpmek üzere saldırıya geçer. -
PAD. - Dur
baba, (Padişah eteğini çeker) o tarafa tramvay çamur sıçrattı, bu cenahtan
buyur! Kusurun yok affolunacak... Söyle nedür dileğün?
G. B. - Dilim
varmaz sultanım. Que le taş se yarıl da, que je me mette là-dedans! Wue je
baisasse, ma porole!
PAD. - Bozma
ağzını baba! Bir konak mı isterdün eyyâmın geçirecek? Sarayda mı yaşama
isterdün? Sancak mı isterdün? Vezirlik mi? Üç tuğ mu? Zevcen kerimen varsa
kabineye alalım, değişiklik olur!
G. B. -
Vezirlikte, sancakta gözüm yoktur sultanım. Konak, saray gerekmez bana,
güllerimden ayrılamam ben. Yurdumuzda bir çok zeki genç vardır, kadirleri,
kıymetleri bilinmez. Bunları devlete yararlı kılup, zekâların kullanmak gerek.
Eğer ki buraya bir mektep inşa edüp, bunların ilimlerin ilerlemesün temin
edeydün, devlet uğruna pek hayırlı bir iş olurdu., hani karışık günlerin,
koalisyon hükümetlerinin başbakanları bile çıkabilir bu mektepten...
PAD. -
Coalition? Qu'est-ce que c'est coalition?
G. B. -
Koalisyon şey işte: Zorla güzellik!
PAD. - Pek
güzel söylersün Gül Baba, eldekiler yetmez oldu, çünkü vilayeti çoğaldıkça
güçleniyor Osmanlının idaresi! Tez irade çıka, mimar Hayrettin ve Kemalettin
efendiler, burada iki ahşap mektep binasının inşasın başlayalar.
G. B. - Ben
inşaatta da çalışırım sultanım, yeter ki tez bitsin mektep.
PAD. - Non,
merci!
Je M'en Fous Bilâder, 1971
Ferhan Şensoy - FerhAntoloji
Bilgi Yayınevi, 2. Basım
2011, S.56-58
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder