7 Nisan 2012 Cumartesi

JE M'EN FOFUS BILADER, 1971


Hürriyet Meydanı Han

          F. - Efendim, oyunumuz, ülkemizin ilk ilim yuvalarından olan Mekteb-i Sultani'nin öyküsüyle başlar. Padişah II. Hürriyet Meydanı Han, Moulin Rouge'la, Vagon Bleu arasında avlanırken...

          A. - Ne avlıyormuş?
          F. - Aptal, o zaman İstiklâl caddesi değil, ormanmış orası... Tam bu sırada bir yağmur, bir yağmur...
          A. - Ormanda Moulin Rouge ve Vagon Bleu pavyonları varmış yani?
          F. - Oui. Comme aujourd'hui!
          A. - Nasıl yahu? Aujourd'hui, yok ki!
          F. - Oui.O zaman da yokmuş yani.
          A. - Matin matin les affaires sont devenues fourchettes!
          F. - Oui, mais z'aujourd'hui les fourchettes sont en plastique,
          A. - Ne diyorsun? Hiç bi bok anlamıyorum.
          F. - Ben de...
          A. - Ha iyi... İkimizin de anlamaması daha iyi yani.
          F. - Oui. İste tam o sırada bir yağmur bir yağmur...
          A. - Hangi sırada?
          F. - Padişah II. Hürriyet Meydanı ya oranın adı...
          A. - İkinci Beyazıt mı demek istiyorsun?
          F. - Evet de, artık Hürriyet Meydanı ya oranın adı...
          A. - Anlıyorum.
          F. - Anlamadığını biliyorum. A köşebaşı, il ya un şerbetçibaşı, le şerbetçi tire le parmak, le şerbet tombe dans le bardak!
          A. - Ha, öyle söylesene... Şerbetçibaşı, Moulin Rouge'un önünde mi?
          F. - Non, il est carrement, derrière le şerbetoire! İl se şerbette!
          A. - Padişahla şerbetçinin ne alâkası var?
          F. - Bi alâkası yok.
          A. - Anladım. Şerbetçi padişaha bir tas şerbet uzatıyor ve "Que je vous şerbetasse!" diyor.
          F. - Hayır. Ortada şerbetçi yok., tas yok, tastan boşanırcasına yağmur yağıyor. Padişah oralardaki bir kulübeye, Gül Baba'nın kulübesine sığınmış. Gül Baba, güllerinin arasında yaşayan, beyaz, uzun saçlı, kendi halinde bir ihtiyar.
          A. - Gül Baba hippi mi?
          F. - Non!
          A. - Çiçekler, uzun saç falan...
          F.  -O zaman hippilik falan yok.
          A. - Oui. Comme aujourd'hui.
          F. - Oui! Padişah Gül Baba'yla sohbete koyulmuş. Laf lafı açmış, laf sigara paketini.. Bi muhabbet, bi muhabbet...
          A. - Sigara bitmiş!
          F. - Oui. Sultanın bayraktarları tez gidip amerikan sigarası almışlar, Vagon Bleu'nün vestiyerini işleten kaçakçıdan. Muhabbet koyulaşmış. Gül Baba, bak bakalım ne söylemiş!


- GÜL BABA ve PADİŞAH girerler. -

          GÜL BABA - Tüfekleri gömelim hep
                            Her güzele bakmak sevap
                            Yok sonu kavganın, aşk yap
                            Savaşmayın, sevişin hep
                            Savaşmayın, sevişin yâr
                            Yeter bize bunca diyâr
                            Gülün, sizin olsun güller
                            Savaşmayın, sevişin yâr!


          PAD. - Hoş sohbet adamsın baba, adın bağışlar mısın?
          G. B. - Adım yok benim... Hem her bi şeylere ad koymak, neden? Ama bir ad ünlemek istersen ille, sen de herkes gibi "Gül Baba" de!
          PAD. - Peki Gül Baba, bu ıssız yerlerde vaktin neye göre ayarlansın? Namazın neye göre kılarsın?
          G. B. - Radyodan oğul! Her saat başı kan aranır.
          PAD. - Türk ilinden çok frenk iline benzer buralar; n'est-ce pas?
          G. B. - Oui.
          PAD. - Bir cami istemez miydi bu yerlere?
          G. B. - Non. İl y a trop de cami! Camiden önce başka şeyler gerekli!
          PAD. - Bre camiden önce gelen ne ola?
          G. B. - Cami insana tanrıyı öğretmez. İnsanı bilen bilir tanrıyı. Bunu öğretmek gerek adem oğluna!
          PAD. - Est-ce que vous êtes communiste?
          G. B. - Non, merci!
          PAD. - Sohbetinden çok hoşlandım Non-Merci Baba, sana bir ihsan eylemek isterim. Dile benden ne dilersin?
          G. B. - Non, merci!
          PAD. - Yok yok, bir isteğin vardır elbet, de de yapalım!
          G. B. - Belli ki zenginsin amma oğul, benim istedüğüm yapmaya gücün yetmez.
          PAD. - Benim zenginlüğüm sen ne bilirsün?
          G. B. - Senin zenginlüğün bilmem amma, benim diledüğümü bir sultan vardır yapacak, bir de George Buşt!
          PAD. - Je suis le sultan!
          G. B. - (bir an donar kalır) Ah bilemedüm devletlüm. Je m'excuse beaucoup! Padişahım affeyle...Mille pardons! Sultanım, hoşgör kusurum.


- GÜL BABA, Padişahın eteğine öpmek üzere saldırıya geçer. -


          PAD. - Dur baba, (Padişah eteğini çeker) o tarafa tramvay çamur sıçrattı, bu cenahtan buyur! Kusurun yok affolunacak... Söyle nedür dileğün?
          G. B. - Dilim varmaz sultanım. Que le taş se yarıl da, que je me mette là-dedans! Wue je baisasse, ma porole!
          PAD. - Bozma ağzını baba! Bir konak mı isterdün eyyâmın geçirecek? Sarayda mı yaşama isterdün? Sancak mı isterdün? Vezirlik mi? Üç tuğ mu? Zevcen kerimen varsa kabineye alalım, değişiklik olur!
          G. B. - Vezirlikte, sancakta gözüm yoktur sultanım. Konak, saray gerekmez bana, güllerimden ayrılamam ben. Yurdumuzda bir çok zeki genç vardır, kadirleri, kıymetleri bilinmez. Bunları devlete yararlı kılup, zekâların kullanmak gerek. Eğer ki buraya bir mektep inşa edüp, bunların ilimlerin ilerlemesün temin edeydün, devlet uğruna pek hayırlı bir iş olurdu., hani karışık günlerin, koalisyon hükümetlerinin başbakanları bile çıkabilir bu mektepten...
          PAD. - Coalition? Qu'est-ce que c'est coalition?
          G. B. - Koalisyon şey işte: Zorla güzellik!
          PAD. - Pek güzel söylersün Gül Baba, eldekiler yetmez oldu, çünkü vilayeti çoğaldıkça güçleniyor Osmanlının idaresi! Tez irade çıka, mimar Hayrettin ve Kemalettin efendiler, burada iki ahşap mektep binasının inşasın başlayalar.
          G. B. - Ben inşaatta da çalışırım sultanım, yeter ki tez bitsin mektep.
          PAD. - Non, merci!


Je M'en Fous Bilâder, 1971
Ferhan Şensoy - FerhAntoloji
Bilgi Yayınevi, 2. Basım 2011, S.56-58

Hiç yorum yok: