20 Temmuz 2009 Pazartesi

BU ŞARKILAR SENİN İÇİN

Sabri ŞalcıavHÜZÜN

Sigara dumanının dalga dalga yayılan perdeleri arasında, sonbaharın o kasvetli halini seyre dalmış, düşünceler içinde iken odamın kapısı çalındı. Geçen yıl Anadolu Lisesini kazanan on üç öğrencim içeri girdi. Onların kuş cıvıltıları misali sesleri ile sanki ortalık günlük güneşlik olmuştu. Hal hatırdan sonra öğrencilerden bir tanesi söze girdi. “Öğretmenimizin mezarına bu sene gene bizi götürecek misiniz?”
Bu söz bir an beni, hatıralarla dopdolu geçmiş günlere götürdü. Öğrencilerle sohbeti tamamladıktan sonra önüme aldığım kâğıda farkında olmadan karaladığım şeyler, benim için en değerli ve en hüzünlü hatıranın metni olmuştu. Bu hatırayı kendime saklamak büyük bir bencillik olurdu, onun için bütün camiayla paylaşmak istedim.
Yıl 1991, okulumuz bu öğretim yılı hizmete girdi, çoğu arkadaşımız köylerden geldi. Yapılan ilk toplantımızda, okulun kısa zamanda diğer okullar seviyesine çıkarılması için and içtik. Herkes üzerine düşeni son zerresine kadar yapacak, okulun noksanlarını her yönden tamamlanacaktı. Bu arkadaşlar arasında rahmetli Sabri Bey’de vardı. Sabri Bey’i daha evvelde tanırdım, sakin, efendi, insancıl bir kişiliğe sahipti. Köyden idari bir soruşturmayla gelmişti, duyguları son derece karışık, mesleğe küsmüştü. İleriki günlerde okulumuzdaki tesanüt ve iyi ilişkiler onu etkilemiş, gücünün üstündü bir çalışma temposuna girmişti. Aldığı sınıfta her gün hissedilir değişiklikler oluyordu. Velilerde bunu fark etmişler her gün akın akın okula geliyorlardı. Kendine göre bir program yapmış, her akşam bir velinin evine oturmaya gidiyor, öğrencinin aile yapısını, evdeki davranışlarını yakından inceliyordu. Hatta bir gün velilerden birisi ile bir sınır yüzünden kavgalı olduğunu, buna rağmen öğrencisi için gideceğini söyledi. Nitekim gitmişti de, ertesi gün ailenin ziyaretinden son derece memnun olduğunu büyük bir iştiyakle bana anlatmıştı. Öğrencilerine karşı aşırı ilgisi okulun bütünlüğüne verdiği önem, onu bütün öğretmenlerin gıpta ettiği birisi yapmıştı. Emekliliği geldiği halde mesleğe yeni başlamış gibiydi. Bir gün otururken, emekli olunca eğer kabul ederseniz, okul öğrencilerine hiçbir karşılık beklemeden rehberlik yapmak istiyorum dedi. Sözlerinin devamında, gençlik yıllarında neden böyle bir okulda, böyle bir arkadaş grubu ile görev yapmadığının pişmanlığını ve talihsizliğini belirtti. Okulumuza ikinci sene bir öğretmen tayin oldu, sınıfı olmadığı için ücret alamıyordu. Bir toplantıda, mademki bu arkadaşımız bizim öğretmenimiz, ücretini her ay aramızda toplayıp ödeyelim teklifini getirdi. Bu teklifi çok içten yaptığını biliyordum. Çünkü okulun birliği için yapamayacağı şey yoktu. Sosyal faaliyetlere yatkınlığı, Eğitim-Öğretim faaliyetlerinde zirveyi zorlaması, o sene kendisine bir teşekkür aldırmıştı. Teşekkürnameyi kendisine uzattığımda adeta inanamadı, gözyaşlarını tutamayarak ağlamaya başladı. Meslek hayatımda aldığım ilk ödül, karşılığını vermeliyim diyerek, tempoyu biraz daha artırdı. O günden sonra kendisini merakla ve heyecanla izlemeye başladım. 24 yıllık öğretmenim; bu tempoda çalışan, hem Eğitim-Öğretim, hem de sosyal alanda bütün vasıfları üzerinde toplayan, öğrencilerini bir motif gibi işleyen ikinci bir öğretmen tanımadım.
Okullar tatil oldu, bir akşam kulüpte otururken, Sabri Bey’in motosikletle kaza yaptığı haberini aldım. O anda içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. Bu kaza elim sonun sanki habercisiydi, hastaneye koştum. Kastamonu’ya kaldırılmıştı. Ertesi gün gelen haber felaketti. Arkadaşımız tehlikeli bir beyin sarsıntısı geçirmişti. Okulca ziyaretine gittik, yanına almadılar, okullar kapanırken ki görüşümüz, son görüşümüz olmuştu. Bir sabah öğrendik ki sevgili arkadaşımız vefat etmişti. İçimdeki hüzünle dar sokaklardan geçerek evine geldim, hıçkırık sesleri arasında cenazesine yaklaşıp yüzünü açtım, o itina ile taradığı saçları darmadağınıktı. Ama yüzündeki mütevazı tebessüm… Daha fazla dayanamadım, ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum.
Sabri Bey’in aramızdan ayrılışının 3. Yılı zaman zaman mezar başına gider, irade dışı okuldaki yaşantıyı, öğrencilerini anlatırım. Sınıfın için, bunlar öyle iyi çocuklar ki bütün eforumu harcayıp hepsini Anadolu Lisesine sokacağım derdin, kabrinde rahat uyu, okulumuz yeni okul olmasına rağmen ilçede 13 öğrenci ile birincilik kürsüsüne oturdu.
Gene öğretmenler günü geldi, sevgili öğrencilerinle her yıl olduğu gibi ziyaretine geleceğiz. Mezarının başı bayram törenlerinde süslenmiş bir sınıf gibi olacak. Gene o küçücük kalplerin derin sevgi duyguları göz pınarlarından akan küçük damlacıklar mezarını sulayacak.
Öğretmenler odasındaki fotoğrafına ne zaman baksam mezar taşındaki mısralar aklıma gelir;

Beklemeyin beni dostlarım,
Ölüm yollarımı tuttu.
Nasıl istemem ki sizlerle olmayı,
Çaresizlik kollarımı tuttu.
1992 - Mehmet Akif İlköğretim Okulu, Tosya


İşte dostlarım, mezar taşına sarılıp, toprağa kapanıp ağlayan körpecik zihinlerdeki duygu selinin en katı kalpleri dahi hüzünlendirmemesi mümkün mü?
Mehmet Gonca 1999 - Tosya


NOT: Yukarıdaki makale; idealist, "hayatta küçücük bir iz bırakma" telaşı içinde olan, 1967 Çorum İlköğretmen Okulu mezunu bir öğretmenin, yarım kalmış yaşamından küçük bir parçadır.

İşte geldim işte gittim
Yaz çiçeği gibi bittim
Şu dünyada ne iş ettim
Ömürcüğüm geldi geçti.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

"Hayatta bir iz bırakabilmek" ne mutlu Sabri Bey'e. Emin olun, kısa da olsa mutlu ve hakkıyla bir yaşam yaşamış.