Arda Uskan ve Buket Aşçı'ın Ferhan Şensoy ile yaptığı bu ropörtaj 26 Ocak 2006'da Vatan Gazetesi'nde yayınlanmıştır. Yazının aslına buradan erişebilirsiniz.
Bu yazı, söz uçar yazı kalır düsturu ile bu blog'da yayınlandı. Ülkenin durumu malum, yarın o ropörtajın silinmeyeceğinin bir garantisi yok maalesef.
Yazıdaki gramer ve yazım hataları düzeltilmiştir.
1984'te
yakılan Şan Tiyatrosu'na dair korkunç iddialar!
"Şan
Tiyatrosu'nu Hasan Celal Güzel yaktırdı, benim ölüm emrimi veren de o!"
Ferhan
Şensoy ile yeni kitabı, Okan Bayülgen ile hazırladığı yeni televizyon programı
konularında konuşmak için masaya oturduğumuzda sohbet daldan dala atladı ve
öyle bir yere geldi ki ister istemez söyleşinin konusu aniden değişiverdi.
Şensoy bir dönem en ünlü müzikallerin sahnelendiği Şan Tiyatrosu'nun dönemin
"Özal hükümetinin bilgisi dahilinde yaktırıldığını" söylüyor ve bir
de isim veriyordu: Şan Tiyatrosunu ve aynı zamanda kendisinin de yakılması
emrini Hasan Celal Güzel vermişti... İddianın sahibi Ferhan Şensoy gibi bir tiyatro
duayeni olunca konunun bu yöne akması da kaçınılmazdı...
• Şan
Tiyatrosu yangınının gerçekten kaza sonucu olmadığına mı inanıyorsunuz?
Evet...
Yakan devletin polisidir. Ben bunu kanıtlamış durumdayım ama savcı bana
"siz bunları hiç kimseye anlatmayın" dedi.
• Kim bu
savcı?
Valla şimdi
bilsem, hatırlarım söylerim. Çünkü çok şerefli bir adamdı.
• Ne dedi
size?
Mahkememden
sonra odasına davet etti. "Ben senin amcan Naci Şensoy'un
öğrencisiyim" dedi, ben de "Burayı polis yaktırdı" dedim.
• Nasıl emin
olabiliyorsunuz?
O günlerde
Zaman Gazetesi'nde eski bir tiyatrocu olan Ulvi Alacakaptan bize saldırıyor...
Tam bir provokatör.
• Önceden
tanıyor musunuz Alacakaptan'ı?
Tanımaz
mıyım canım? "Şahları da Vururlar"da Şah'ı oynuyordu. Benim
tiyatromdandı. Sonra şizofren, sonra da Müslüman oldu. Bu doğru bir trajedi
aslında, önce şizofren sonra Müslüman olunabilir, işte bu adam beni hedef
gösteriyordu...
• Tam olarak
ne yazıyordu?
"Dinimize
küfrediyor, peygamberimize küfrediyor" diye bir kampanya var... Bir akşam
çıkıyoruz sahneye, başında beyaz takke olan 200 kişi var salonda. Adnan Hoca'yı
oynuyorum. "Bu sabah bana laba luba suresi indi" diye laba luba
suresi okuyorum, içinde Ceyar filan da var surenin.
• Siz de
onları provoke etmişsiniz bir anlamda.
Niçin
provoke edeyim? Ben laikliği savunuyorum. Bu mantık o kadar net değil ki o
zaman... Özal daha yeni gelmiş. 80 darbesi sonrasının kurtarıcısı olarak
görünüyor. Ben ne biliyorum onun o kadar takunyalı olduğunu? Ama öyle bir şey
hissediyorum. Fatih'te bir durum var. Girilemiyor. Tahran olmuş Fatih. Şahlar
oyununun ta kendisi orası. Ben böyle bir tepki beklemiyorum. Hasan Celal Güzel
devlet bakanı o zaman. Bülent Kayabaş Şeytan'ı, ben Adem'i oynuyorum. Derya da
(Baykal) Havva'yı oynuyor. Onlar için bunlar, Hazreti Âdem, Hazreti Havva,
Şeytan da hazret mi bilmiyorum neyse... Zaten bundan rahatsızlar. Bir de oyunda
şöyle bir laf var: "Havva yenge, Âdem abiyi koyunlarla görmüşler"
diyorum. Başka karı yok ki ortada.
• Hasan
Celal Güzel'in ilgisi ne bunlarla?
Şeytan bana
bir laf söylüyor, ben de "Senin anan Hasan Celal Güzel mi?" diyorum.
Kendisi bunu duymuş. Sonradan bir trafik kazasında hayatını kaybeden Hande
Mumcu diye bir gazeteci kız var. Hasan Celal Güzel onunla Ankara'da benim Dame
de Sion'lu bir kadın arkadaşımın evinde buluşuyorlardı. O arkadaşım Ankara'ya
turneye gittiğimizde bizim ekibi evine çağırır yemek verirdi.
• İsmi ne
arkadaşınızın?
Onu katiyen
söylemem. Bir gece yine oraya gittim. Hasan Celal Güzel, Hande Mumcu ile o evde
buluşuyor-muş. O kadın arkadaşıma "Ferhan Şensoy'un ağzına s...yım"
demiş. Bu olaydan dört gün sonra Hasan Celal Güzel bir propaganda gezisi
münasebetiyle Beyoğlu'ndan, bizim tiyatronun önünden geçiyor. Rasim Öztekin ile
ikimiz tiyatronun penceresinden aşağıya bakıyoruz. Bir an göz göze geldik.
Hasan Celal Güzel parmağını yukarı doğru kaldırıp "Sana göstereceğim"
gibilerden bir işaret yaptı. Altı gün sonra tiyatromuz yandı.
• Nasıl emin
olabiliyorsunuz?
Adım gibi
eminim... Her şey ayarlanıyor. Yangından bir hafta öncesine kadar Çevik Kuvvet'in
koruması altındaydık. Bir de arkada, kuliste bizi savunmakla görevli bir ekip
var. Başlarında da Birol diye zıpkın gibi bir polis. Şimdi rahmetli oldu.
Hiçbir sorunumuz yok onunla.
• Kelle
koltukta gidiyordunuz...
Gidiyoruz.
Kuliste sopalarımız var. Sahneye saldıranlar var. Bülent'le (Kayabaş) sopayla
vuruyoruz. Arkaya alıp dövüyoruz, devam ediyoruz... "Allahu Ekber"
diye saldırıyorlar sahneye. Bizim de seyircimiz var tabi. Kavga dövüş. Polise
teslim ediyoruz, oyuna öyle devam ediyoruz. Devlet istediği zaman öyle güzel
koruyor ki. En sıcak günlerde hiçbir şey olmadı.
• Madem bu
kadar güzel korunuyorsunuz...
1 Şubat günü
tiyatroya geldik. Kuliste Birol yok. Hiç tanımadığım birtakım adamlar var.
Birol'un oturduğu yerde bir herif oturuyor. Düşman gibi bakıyor. O gece ekibi
değiştirmişler. Bu ekip her gece oyundan sonra tiyatroyu araştırıp bomba filan
var mı diye bakıyorlar. Bir hafta sonra Şan Tiyatrosu yandı. Tavana eski siyah
beyaz film şeritleri döşemişler. Müthiş yanıcı bir madde ve yandıktan sonra hiç
iz bırakmıyor. Salona da iki öne, iki arkaya dört bomba yerleştirilmiş. Öyle
ayarlamışlar ki, tavan yanacak o sırada bombalar patlayacak.
•
Ayarlamışlar dediğin kim? Hasan Celal Güzel mi ayarlamış?
Evet,
hükümet... Bizim korumaları da geri çekmişler. Bir de şöyle bir şey var. Ben
oyunda saçıma jöle sürdüğüm için sahneden çıkınca duş alıyorum. Herkes
çıktıktan sonra 12'ye on kala tiyatroyu terk ediyorum. O gece suyumuz kesik duş
yapmadan çıktım. Duş alsam orada yanacağım.
• Peki bütün
bunlarda Hasan Celal Güzel'in mi parmağı var? Bu paranoyak bir düşünce
olmasın...
Hayır, net
olarak söylüyorum.
• Peki
mahkemede bunlar nasıl açığa çıkmıyor? Adalet...
Adalet yok
ki. "Yakın bu herifi" durumu var ortada. Hangi adalet ya... Bundan
Özal'ın haberi var mı bilmiyorum, ama Hasan Celal Güzel emir verendir. Bunu çok
iyi biliyorum.
• Yani
"tiyatroyu yakın" diye o mu söylemiş?
Evet. Emri
veren Hasan Celal Güzel'dir. Emri verirken yanında değilim, ama Ankara'daki o
evde benim arkadaşıma söylemiş. Üç beş gün sonra da benim yüzüme karşı parmak
işareti yapıyor. Planlamış bunların hepsini.
• Gerçekten
bu bir paranoya mı diye bir daha sormak istiyorum çünkü inanamıyorum böyle bir
şeyin olabileceğine. Bir insanın "tiyatroyu ve Ferhan'ı yakın"
diyecek kadar nasıl gözü dönebilir?
Ben şuna
inanıyorum ki fanatik Müslümanlığın içinde mutlaka bir sapıklık vardır. Seni
keserek cennete gideceğine inandığı zaman seni dilim dilim keser.
• Böyle
büyük bir olaya sadece "Senin anan Hasan Celal Güzel mi?" sözünün
neden olması biraz inandırıcı gelmiyor. Belki bazı şeylerin üst üste gelmesi
sonucudur.
Her şey bu
kadar hesaplı olabilir mi? Ben duş alsam yanıyorum, o ekip değişiyor, yeni
gelen ekip bana düşman. Beni öldürmeyi düşünmese bile o ekibin oraya
getirilmesi bir tavır değil midir? Gece bekçisi öldü orada işte. Onlar
yaktılar. Şu da çok önemli bir ayrıntıdır. Yangın daha bitmeden oraya
yetişiyorum. Vali Nevzat Ayaz orada televizyonculara demeç veriyor. Bekçi
Niyazi Amca daha içeride, ölüp ölmediği belli değil. Nevzat Ayaz bütün
televizyonlara "elektrik kontağından yangın çıkmış" diyor. Ulan daha
nereden biliyorsun? İçeri bile girilmemiş. Bunun organize bir yangın olduğu,
Ankara'dan vilayete bildirildiği buradan belli.
• Peki
mahkemede ne oldu? Bütün bunları anlattınız mı?
O
bahsettiğim savcı "bunları anlatmanın bir yararı yok, bir yere
varamazsın" dedi. Ben yirmi bir gün hapis cezası aldım.
• Neden?
Tiyatroyu yakmaktan mı?
Hayır. Muzır
Müzikali oynamaktan. Müstehcenlikten. Ama Hasan Celal tiyatromu yakmıştır.
Bunu, onun gayrı meşru ilişkilerini sürdürdüğü kadının evinden biliyorum. O
kadın benim arkadaşımdı.
• Hande
Mumcu bir trafik kazasında rahmetli oldu. Bütün bunlar Hasan Celal Güzel'e
soracağız.
Sorun, ama
hepsini anlatın. Ben bir iddiada bulunuyorum. O evine gittiği hanımın adını
açıklasın önce. O eve neden gittiğini açıklasın. Orada Hande Mumcu ile ne
yaptığını açıklasın. Sonra o koruma ekibinin neden nasıl değiştiğini, o
bombaların oraya neden koyulduğunu açıklasın. Bütün bunların cevabını versin
Hasan Celal Beatiful!
"ASLINDA
ROMA'YI DA BEN YAKMIŞTIM"
• Ferhan
Şensoy, Şan Tiyatrosu'nu sizin yaktırdığınızı iddia ediyor.
İtiraf
ediyorum, aslında Roma'yı da ben yakmıştım, Kenan Doğulu'yla birlikte!
Şaşırdım, çünkü Ferhan Şensoy'la yüz yüze bile gelmişliğim yok. Saçma sapan bir
uydurma bu.
• Gazeteci
Hande Mumcu ile Ankara'da bir arkadaşlarının evindeyken ona küfür ettiğinizi
iddia ediyor...
Hande Mumcu
ile hayatımda yan yana gelmedim. Bu, yıllar önce görülmüş bir davaydı ve yargı
tarafından da böyle olmadığı ispatlandı. O zaman Şensoy'a nasıl laf etmiş
olabilirim? Şu an İstanbul'dayım çünkü İnsan Hakları ve Düşünce Derneği'nin bir
dizi konferansına katılıyorum, Lale Mansur'la birlikte... Bunu övünmek için
değil de durumun ne kadar ters olduğunu anlatmak için söylüyorum. Hep
"eşitlik, demokrasi, insan hakları" demiş biriyim. Küçük bir taviz
verseydim, bugün başka yerlerde olurdum.
• Şensoy
"Şahları da Vururlar" oyunundaki "Senin anan Hasan Celal Güzel
mi?" sözüne kızdığınızı söylüyor.
Bu çok hoş
bir espriydi, duymuştum. Çok güldüm. Çünkü "senin anan güzel mi?"
denir ki o da bir kelime oyunu yapmış burada. Ama bu nasıl bir şey, bir
politikacı nasıl olur da bir espri yüzünden "gidin tiyatrosunu yakın"
der.
• Ferhan
Şensoy, salonu yakılmadın önce koruma polislerinin değiştirilmesini,
şüphelerinin artmasına gerekçe gösteriyor.
Beni
ilgilendirmez. Ben oyunlara müdahale edilmesine de karşı çıktım. Beni çizginin
sağ tarafında yer alan bir politikacı olarak Şanar Yurdatapan gibi isimler
konferanslarına çağırıyorlarsa bu empati kurmuş biri olduğum içindir. Klasik
bir sağ bakış açısına da sahip biri değilim. Galiba Ferhan Şensoy çok film
seyretmiş. Yahut da ciddi şekilde bir rahatsızlık geçiriyor, paranoid sendromu
var.
• Zaman
Gazetesi'nde Ulvi Alacakaptan'ın tiyatroyu hedef gösterdiğini ve her şeyin
zincirleme ve planlı gerçekleştiği kanaatinde.
Beni hiç
ilgilendirmiyor. Hayatım boyunca Voltaire'ci düşündüm. Hani Roussoeau
"Fikirlerine katılmıyorum ama bunları hür bir şekilde söyleyebilmeniz için
canımı fedaya hazırım" der ya, öyle... Şensoy, bunları bir başkasına
söyleseydi belki yakışırdı. Ayıp valla. Sonra bir insan kamuoyunun tanıdığı
biri hakkında ortaya bir iddia atarken bunu bir şeye dayandırmalıdır.
Kundakçılık TCK'ya göre çok ciddi bir suç, ne dediğinin farkında mı?
• Bir de
daha tiyatro yanarken Vali Nevzat Ayaz'ın yangının gerekçesi olarak
"elektrik kaçağı" demesine dikkat çekiyor...
Ferhan Bey
tiyatrosunun yakıldığını iddia edebilir, şüphelenebilir de. Ama bunun için
elinde hiçbir kanıt olmadan birini suçlaması hiç doğru değil. Bir de polisle
benim ne ilgim var, ben Milli Eğitim Bakanı'ydım.
•
Ankara'daki toplantıdan dört gün sonra tiyatronun önünden geçerken Ferhan
Şensoy'a elinizi sallayarak tehditte de bulunmuşsunuz.
Ferhan Bey ünlü bir oyuncu olduğuna göre zeki biri de olmalı ve sanırım tüm bu söyledikleri mizah olmalı. Ciddiyse de doktora gitmeli. Gülüyorum bu olanlara ama bir bakıma da kızıyorum. Benim tanıdığım birçok sanatçı var, hani onlardan biri söylese onu bile anlarım, ama Ferhan Şensoy beni tanımıyor bile.