23 Nisan 2012 Pazartesi

BIZIM SINIF, 1977

NEFRETİ BİR PAZARTESİ SABAHIDIR


-  Bizim Sınıf. Mecbure oturmuş hafızlamaktadır.
Kızlar birer ikişer girerler. -

ZEKİYE - Üff üff... Daha kaç ders var?
LEYLA - Şindi mantık var, öğleden sonra tarih var, cebren cebir var.
ZEKİYE - Onu biliyoruz, bu sene daha kaç ders var?
LEYLA - Bu sene kaç mantık dersimiz kaldı, onu mu soruyorsun?
ZEKİYE - Üff Leyla üff, bir gün de sorduğum şeyi bir kerede anlasan n'olur?
LEYLA - Sen anlatmak istediğini bir kere de anlatsan n'olur sanki... Dur hesaplayalım...

- Leyla hesaba dalarken Ayşen girer. -

AYŞEN - Pazartesi, sabah sabah mantık... Ne mantıksız iş yahu! Kim yapıyor bu porgıramları? Elli kere söyledik, pazartesi sabahı sevdiğimiz bir ders koyun, seve seve okula gelelim. Sakalımız yok ki bizi dinlesinler...
TACİSER - Sen de yüzüne ağda yaptırtma kızım.. Koy ver sakalı, sözün dinlensin.
AYŞEN - Alırım ayağımın altın Taciser.. Otobüsle geldim zaten, burnumdan soluyorum.
NESRİN - Bravo Ayşen.. Ye onu... Ona karate uygula.
ZEKİYE - Parçala onu Ayşen.
TACİSER - Susun kız susun, ortalığı babalamayın.. Şaka yaptım anam.
AYŞEN - Bana pazartesi sabahları şaka yapmayın.
LEYLA - Kız Zekiye, sen bana neyi soruyordun?
ZEKİYE - Sene sonuna kadar kaç ders kaldı, onu soruyorum.
LEYLA - Tamam doğru anlamışım. Tam üçyüzseksendört ders kaldı. Oniki cumartesi, oniki pazar, dokuz gün bayramlar... Kala kala 118 gün kalıyor.
ZEKİYE - 118 gün ha. Üff üff...
AYŞEN - Demek onsekiz günüm kalmış.
LEYLA - Onsekiz değil, yüzonsekiz.
AYŞEN - Benim onsekiz yavrum, yüz gün rapor alıciğim.
ZEKİYE - 118 gün kaç ay ediyor kız?
LEYLA - Aaa, o kadarını bilemem artık.
MECBURE - Bir ayda otuz gün vardır. Kimi aylar otuzbir çekerler. Ortalama olaraktan otuzbuçuk alırsak, 118 bölü otuzbuçuk, eşittir, 3,8 ay.
AYŞEN - Mecbure!
MECBURE - Efendim?
AYŞEN - Anam sen mecbur olmadığın zaman konuşma.
MECBURE - Sordular onun için söylüyorum kardeş. Bildiğim bir konuda doğru olan şeyleri söylemeye mecburum. Zeynel beye âşık olduğun doğru mu?
ZEKİYE - Zeynel bey bizim öğretmenimizdir. Babam gibi severim.
AYŞEN - Mecbure sus. Yeter. Varmayın şunun üstüne, bırakın hafızlasın. Tüh allah kahretsin keşke gelmeseydim.
TACİSER - Vallahi ben de öyle kız. Son anda ani bir kararla geldim. Muhallebicide Asuman'gille buluştuk, az kalsın onlarla sinemaya gidecektim, son anda vazgeçtim.
ZEKİYE - Asuman'gil kırıyorlar mı?
LEYLA - Tabii havalar düzeldi, Asuman bir daha okula gelmez.
AYŞEN - Bugün bu kadar mıyız?
TACİSER - Galiba..
AYŞEN - İnekliğimize doymayalım. Sabah sabah gel, Nesnel Zeynel'e kafa ütület, sanki bizim kafamız buruşuk..
ZEKİYE - Bak ne diyecem, belki Nesnel Zeynel gelmez, konken oynarız.
LEYLA - Çanaklı mı?
ZEKİYE - Çanaklı.
LEYLA - İyi tamam.
TACİSER - Gelmez olur mu, mutlaka gelmiştir domuz.
MECBURE - Arkadaşlar!
AYŞEN - Ne var anam?
MECBURE - Öğretmenimiz Zeynel bey geldi, arkadaşlar.
AYŞEN - Sen nerden biliyorsun?
NESRİN - (Mandrake okumaktadır, başını kaldırır) O bilmeyecek de kim bilecek, öğretmenlere günaydın demek için sabahları kırk saat okulun kapısını bekliyor.
MECBURE - Ben hiç de öyle bir sebeple beklemiyorum kapıda. Fahrettin bey öğretmenimizin çantasını taşımak için bekliyorum.
LEYLA - Sahi kız, niye Fahri'nin çantasını hep sen taşıyorsun?
MECBURE - Fahrettin bey öğretmenimiz yaşlı olduğu için çanta ona ağır geliyor. Yaşlılara yardım etmek görevimizdir. Otobüslerde harp malulü gaziler yaşlıdırlar. Mesela onsekiz yaşında harp malulü gazi olmaz.
AYŞEN - Mecbure!
MECBURE - Efendim!
AYŞEN - Sus ve yerine otur!
MECBURE - Sizleri beni yanlış tanımaktan telin ederim arkadaşlar. (küskün yerine oturur)
TACİSER - Geliyor.


- Nesnel Zeynel vın girer. Sınıf vazırt ayağa kalkar.
Nesnel Zeynel gladiyatörce kürsüye geçer. Herke-
sin iyice ayağa kalkıp kalkmadığını kontrol ettikten
sonra, buyurun oturun, durumu. Sınıf gacırt oturur.
Allahına kadar bir pazartesi yoklaması başlar. -

N. ZEYNEL - 06 Taciser Yurdatap!
TACİSER - Burda.
N. ZEYNEL - 64 Leyla Gözoğlugez!
LEYLA - Burda.
N. ZEYNEL - 88 Zekiye Helvacı.
ZEKİYE - Burdayım.
N. ZEYNEL - 100 numara Nesrin Gülserenler!
NESRİN - Tamam.
N. ZEYNEL - Ne tamam? Neye tamam? Tamam ne demek? Buradayım efendim diyeceksin.
NESRİN - Tamam, burdayım efendim.
N. ZEYNEL - Otur. 126 Mecbure Durugönül.
MECBURE - Buradayım öğretmenim efendim.
N. ZEYNEL - Oturunuz.


- Sınıfın kapısı açılır ve elinde ağır çantası,  
gözleri pek iyi görmeyen Fahrettin bey, girer. -

FAHRETTİN BEY - Oturunuz efendim!



- Kürsüye doğru ilerler. Sınıf kıkırdamaktadır.
Nesnel Zeynel sinirle ayağa kalkar. -

N. ZEYNEL - Hayrola Fahrettin bey, müfredat porgıramında bir değişiklik mi var?
FAHRETTİN BEY - O siz miydiniz Zeynel bey, Çok çok özür dilerim, burası 4 C değil mi?
AYŞEN - Hayır hocam, burası Beş Edebiyat hocam...
TACİSER - Dört o karşısı hocam...
ZEKİYE - Doğru çıkıyorsunuz tam karşısı hocam...
LEYLA - Nasılsınız hocam...


- Fahrettin bey çıkar. -

FAHRETTİN BEY - Çok çok özür dilerim Zeynel bey.
N. ZEYNEL - Estağfurullah hocam... Evet susunuz hanımlar, yoklama devam ediyor. 157 Ayşen Kolgezer.
AYŞEN - Niye gezelim efendim, burdayız...
N. ZEYNEL - Saçmalama!
AYŞEN - Haklısınız saçmaladım efendim. İsterseniz sınıfı terkediim.
N. ZEYNEL - Hayır otur yerine.
AYŞEN - İsterseniz başka birinin yerine de oturabilirim efendim.
N. ZEYNEL - Saçmalama!
AYŞEN - Haklısınız, bakın bugün ne kadar üstüste saçmalıyorum, ben hemen çıkiim efendim.
TACİSER - (alçak sesle ortaya) Yanlışlıkla gelmiş zaten.
N. ZEYNEL - Efendim?


- Sınıfta genel gülme. -

TACİSER - Ayşen arkadaşın ne kadar yanlış ve hatalı olduğunu belirttim efendim.


- Sınıfta gülme sürer. -

N. ZEYNEL - Bu gibi şeyleri belirtmeye gerek yok.


- Sınıfın gülmesi hitam bulurken Nesrin solo
kahkaha atar. Aslında Nesrin olayların dışında
ve Mandrake'nin içindedir. -

AYŞEN - Hocam, tuvalete çıkabilir miyim?
N. ZEYNEL - Hayır, çıkamazsın, otur yerine.
AYŞEN - Belki hastayız, aaaaa! (oturur)
N. ZEYNEL - Geber! (söylediği söze bin pişman, birden yoklama defterinden başını kaldırır) Niye böyle konuşturuyorsunuz canım beni? Niye bozuyorsunuz tertemiz bir pazartesi sabahı benim güzel ağzımı? Ne hakkınız var buna? Allahtan kontrollü bir insanım.


- Bir iki tikle toparlanır, yoklamayı sürdürür. -

192 Figen Atsaylar!
TACİSER - Yok efendim.
N. ZEYNEL - Nerde? En verimli bir pazartesi sabahı nerde bu kız?
TACİSER - (alçak sesle ortaya) Bursa'ya gezmeye gitti.


- Sınıf güler. -

N. ZEYNEL - Nereye gitti?
TACİSER - Burs işleri vardı, onlarla uğraşıyordur, dedim efendim.
N. ZEYNEL - Hımmm otur... 220 Makbule Şensoy!
MAKBULE - (kapıdan girer) Burdayım.
N. ZEYNEL - Nerdesin? Yoklamanın başını kaçırdın.
AYŞEN - Yoklamanın başının pek bir faydası yoktur.
MAKBULE - Yoklamanın başını kaçırdığıma çok üzgünüm efendim.
N. ZEYNEL - Güzel. Üzülmene sevindim.
MAKBULE - Geç kalmamak elimde değil efendim, taa sekizinci Levent'ten geliyorum.
N. ZEYNEL - Sekizinci Levent de neresi? Yeni mi kuruldu?
MAKBULE - Pek kuruldu sayılmaz, yarısı inşaat ama biz taşındık.
N. ZEYNEL - Pekâlâ, geç yerine... 327 Asuman Pansuman.
TACİSER - Yok efendim.
N. ZEYNEL - Nerede? Ne-re-de? Zihnin pırıl pırıl olacağı bu pazartesi sabahı nerede bu kız? Sizlere soruyorum hanımlar...
TACİSER - Valla bilemeyeceğim efendim.
N. ZEYNEL - Neden kaçılıyor efendim, benim dersimden neden kaçılıyor? Pazartesi sabahı, benim dersimde kimse yok... Biz kötü hoca mıyız yani? Allah allah, insanı hasta edeceksiniz be... Allahtan kontrollü bir insanım.
AYŞEN - Self kontrolünüze hayranım hocam.
N. ZEYNEL - Ben, siz benim vücudumu beğenin diye mi, slim çalışıyorum sanki? Hıh, benim zindeliğim önemli.
LEYLA - Acayip iyi vücudunuz var hocam.
N. ZEYNEL - (az biraz sevinçli) Susun... Bunlar nesnel şeyler. Geçelim... (birden sinirlenir) Peki nerde bu Asuman Pansuman?
ZEKİYE - Arkadaşlarıyla sinemaya gitmiş hocam..
N. ZEYNEL - Aaah... Aaaah.. Sinema ha.. Sinema ha.. Kendisine sıfır veriyorum. 356 Cahide Tarçın.
LEYLA - Yok hocam.
N. ZEYNEL - Nerede?
ZEKİYE - Asuman'ın arkadaşıdır hocam.
N. ZEYNEL - Yani, birlikte sinema öyle mi?
AYŞEN - Mutlaka hocam.
N. ZEYNEL - Güzel, Cahide kızımıza da sıfır veriyorum... 492 Güzin Kozalak.
TACİSER - Maalesef efendim.
N. ZEYNEL - Ne maalesef?
TACİSER - Asuman'la çok iyi arkadaştır, sinemayı çok sever.
N. ZEYNEL - Güzel. Güzin'e de sıfır... Açın defterinizi! Ders anlatıyorum. Anlatacakların kitapta yoktur, not tutun.
MECBURE - (parmak kaldırır) Öğretmenim efendim!
N. ZEYNEL - Ne var Mecbure?
MECBURE - Gönüllü olarak sözlüye kalkabilir miyim efendim?
N. ZEYNEL - Hayır, önce ders anlatacağım, vakit kalırsa sözlü.. Açın defterinizi yazın, anlatacaklarım kitapta bulunmaz.
LEYLA - Kitabı çalışmayacak mıyız hocam?
N. ZEYNEL - Sözümü kesmeyin, kaptırıp gidebilirim... Bugün Dört Ayak Teoremini göreceğiz.
MECBURE - Ha, ben onu biliyorum.
N. ZEYNEL - Sözümü kesmeyin, her an karate uygulayabilirim.
AYŞEN - Allahtan kontrollü bir insansınız hocam!
N. ZEYNEL - Susuuuuuuuun! Bugün, kafalarınız dinlenip, yemyeşil beyinlerle, ilim ve irfan yuvasına avdet ettiğiniz bu güzel ve bekâret kokan pazartesi sabahı, komplekslerimizden arınıp, bir an dört ayak teoremine bir bakış atalım hanımlar... Hayatta mantık çok önemlidir. En önemli dersiniz mantıktır, bunu aklınızdan hiç çıkarmayın. Mantığın en mantıklı teoremlerinden biri olan dört ayak teoremi, şöyle der: Kedi ve masa dört ayaklıdır, demek ki köpek de kendi çapında bir masadır...
AYŞEN - Köpeğin dişisi var, masanın dişisi var mı bakalım?
N. ZEYNEL - (alnından vurulmuş gibi) Ah... Aaah! Kesmeyin sözümü.. Harcamayın kafamdaki imajları... Masa doğada ağaçtır, ağaç doğanın ortasında kadın gibidir... Kadın deniz...
N. ZEYNEL - (devam) ...gibidir, çalkantılıdır.
MECBURE - (parmak kaldırır) Öğretmenim efendim!
N. ZEYNEL - Ne var Mecbure?
MECBURE - Bir de Yahya Kemal Beyatlı'nın bir şiiri vardır bu konuda efendim.
N. ZEYNEL - Ne şiiri kızım, hangi konuda?
MECBURE - Siz dediniz ya demin, kadın deniz gibidir, çalkantılıdır diye, bu bir şiirdir efendim...
N. ZEYNEL - Kızım kesme sözümü, bunlar imaj...
MECBURE - Afedersiniz öğretmenim efendim...
N. ZEYNEL - Sus.
MECBURE - Susuyorum efendim.
N. ZEYNEL - Dört ayak teoremi dört ayaklı olan her şeye uygulanabileceği gibi, üç ayaklı masalar ve topal köpekler de teoremi güçlendiren istisnalar olarak göze çarparlar. Çünkü istisnalar kaideleri bozmaz, bilâkis güçlendirir.
MECBURE - Çok doğru efendim.
N. ZEYNEL - Ben neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmiyor muyum?
MECBURE - Haklısınız efendim.
N. ZEYNEL - O zaman sus da ders anlatayım, değil mi kızım?
MECBURE - Öğretmenim efendim, susuyorum efendim. (ağlar)
AYŞEN - Ağlama Mecbure, bunlar da geçer...
N. ZEYNEL - Susun diyorum size...
MECBURE - Çok çok özür dilerim öğretmenim efendim. Benim yüzümden sınıfta kargaşalık çıkmasını istemezdim. Hisli duygularıma mani olamadım, özür dilerim efendim.

- Sınıf gülmektedir. -

Sizlere de teessüf ederim arkadaşlar.
N. ZEYNEL - Tamam Mecbure, otur yerine.. Yazınız hanımlar.. Görkemli dört ayak teoremi mantık ilminin derinliklerine inildikçe, esnekleşen bir doku olarak karşımıza çıkar.

- Kapı açılır Fahrettin bey girer. -

FAHRETTİN BEY - Çok afedersiniz Zeynel bey, karşı taraf da dolu. Aşağı kadar indim, müfredat programına baktım hiçbir şey anlamadım. Sizin gözünüz iyi görür, şu benim deftere baksanıza, bu saatte ne yazıyor benimkinde?
N. ZEYNEL - Bakalım hocam... Pazartesi... Pazartesi... Evet... E, bugün sizin dersiniz yok hocam.
FAHRETTİN BEY - Nasıl olur, sabahleyin ilk ders benim..
N. ZEYNEL - O salı günü hocam...
FAHRETTİN BEY - E bugün günlerden ne?
N. ZEYNEL - Pazartesi hocam, sizin dersiniz yarın bu saatte, bu sınıfa...
AYŞEN - Yarın hocam yarın.
FAHRETTİN BEY - Yarın mı? Hay allah, taa Erenköy'ünden geliyorum canım... Niye doğru dürüst yapmazlar şu programları.
ZEKİYE - Yarın gene bekleriz hocam.
FAHRETTİN BEY - Sizi gidi sizi... Yarın ben size sorarım.. Kusura bakmayın Zeynel bey.
N. ZEYNEL - Rica ederim güle güle hocam.

- Fahrettin bey çıkar. Sınıf kıkırdamaktadır. -

N. ZEYNEL - Susunuz hanımlar. Hayatta herkes yanılabilir. Fahrettin bey hocamız da bugün yanılmış olabilir.
TACİSER - Fahrettin bey hocamız her gün yanılıyor hocam.
AYŞEN - O bugün geldi ya, yarın artık katiyyen gelmez...

- Gülüşmeler. -

N. ZEYNEL - Ayşen sus!
AYŞEN - İsterseniz çıkiim efendim.
N. ZEYNEL - Hayır otur yerine... susun artık da şu dersi anlatalım...
LEYLA - Bizim bi kabahatimiz yok hocam, Fahri bey amca geldi...
N. ZEYNEL - Sus... Sus... Demek ki dört ayaklı olan her şeyde ortak bir yan bulmak...

- Derken sınıfın kapısı açılır. Sınıf vazırt ayağa 
kalkar. Önde Müdire Cemile, ardından, elinde
çantası Kâmuran Vanilyalıoğlu girerler... -

CEMİLE H. - 'tur!

- Sınıf oturur. -

N. ZEYNEL - Afedersiniz müdir'ânım, cazibesinden bir türlü kurtulamadığım dört ayak teoremine kapılmış gidiyordum... Beyfendi mütfettiş herhalde. isterseniz buyurun oturun müfettiş bey, bakınız ne kadar allahına kadar anlatıyorum. Ben çok iyi ders anlatırım müfettiş bey.
CEMİLE H. - Zeynel bey, Zeynel bey... Müfettiş değil o... Bu sınıfın yeni öğrencisi Kâmuran Vanilyalıoğlu..

- Sınıfta hayret nidaları. -

N. ZEYNEL - Anlamadım?
NESRİN - Müfettiş mi geldi?
CEMİLE H. - Bunda anlaşılmayacak bir şey yok Zeynel bey... (sınıfa) Çocuklar, arkadaşınız Kâmuran Vanilyalıoğlu, bundan böyle sınıfımızın yeni bir öğrencisidir.
N. ZEYNEL - (telâşlı) Nasıl olur, Kâmuran bey erkek değiller mi?
AYŞEN -  Hem de sapına kadar...

- Sınıf kıkırdar. -

CEMİLE H.  -  Susun. Kâmuran çocuğumuz nüfus kayıtlarında kız görüldüğü için, bakanlıkça okulumuza nakil gelmiştir. Elinde bakanlığın emri var. Yeni bir emre kadar yatılı olarak okulumuzda öğrenim görecek Zeynel bey.
N. ZEYNEL - Hem de yatılı ha? Olamaz böyle bir mantıksızlık. Bakanlık acilen durumdan haberdar edilerek felâketin önüne geçilmelidir...
CEMİLE H. - Hangi felâketin Zeynel bey?
N. ZEYNEL - Bu kadar kızın arasına bir erkeği salıvermek. Hem de yatılı olarak... Ateşle barut yan yana, bir tahayyül ediniz müdir'ânım. Bu bir felâket değildir de nedir?
CEMİLE H. - Hangi bakımdan felâket olmuş oluyor?
N. ZEYNEL - Okulun namusu ve (elini yumruk yaparak) bütünlüğü açısından...
CEMİLE H. - Okulun namusundan ben sorumluyum Zeynel bey. Bakanlığa karşı çıkacak değiliz a... Lafı uzatmayın. Geç otur bir yere Kâmuran... Başarılar...
KÂMURAN - Teşekkür ederim. (yerine geçer)
CEMİLE H. - Kaldığınız yerden devam edin Zeynel bey. (çıkar)

- Sınıf ayağa kalkar. -

ZEKİYE - Gırgıra bak sınıfa erkek geldi..
N. ZEYNEL - Susun. Oturun.. Ben sizin adınızı soyadınızı deftere geçiiim...
KÂMURAN - Kâmuran Vanilyalıoğlu...
N. ZEYNEL - (yazar) Kâmuran kız ismi değil mi?
KÂMURAN - Zaten bütün aksilikler bu yüzden çıktı...
N. ZEYNEL - Hımm.. Soyisim neydi?
KÂMURAN - Vanilyalıoğlu.
N. ZEYNEL - Niye Vanilyalı, aslen Madagaskarlı mısınız?
KÂMURAN - Yok yok, buralı sayılırız..
N. ZEYNEL - Hımmm... Numara verdiler mi?
KÂMURAN - Evet 404!
AYŞEN - Dört yüz dört gibi çocuk valla. Hişşşt, kardeş sen şimdi erkeksin, di mi?

- Gülmeler. -

KÂMURAN - Alay etmeyin çok fena olur, ben Kastamonu lisesinden bu yüzden ayrıldım zaten.
AYŞEN - Asıldılar mı anam?
N. ZEYNEL - (kahkahaları bastırmaya uğraşarak) Susun. Bana bak Kâmuran, bu sınıfın kızları, benim kızlarım demektir. Bi tanesine asılırsan, çok fena yaparım. Çaktırırım, süründürürüm allah belâmı versin.
KÂMURAN - Yok ya, benim kızlarla falan işim yok, benim istikbalim söz konusu. Yaşım gelmiş yirmi yediye..
N. ZEYNEL - Yirmi yedi mi? Askerlik yaptın mı?
KÂMURAN - Yok almadılar, nüfusta kız yazmışlar ya, ordan kurtardık.
AYŞEN - Büyüyünce yüksek kız örtmen okuluna gidersin anam.
KÂMURAN - Efendim?
N. ZEYNEL - Susun. Kızlarla konuşmayı bırak, geç bakalım tahtaya Kâmuran. Senin şu seviyeni bi yoklayalım bakalım.
KÂMURAN - (tahtaya geçer) Ne seviyesi? Su seviyesi mi? Bileşik kaplar teoremi mi? Ne soruyorsunuz?
N. ZEYNEL - Sen kendini hangi derste sanıyorsun şaşkın?
KÂMURAN - (sınıfa) Bu ders ne dersi?
ZEKİYE - Din dersi..
KÂMURAN - (Zeynel'e) Teeddüb eylerim efendim.
LEYLA - Sınıfa eğlence geldi kızlar..
NESRİN - Müfettiş değil miymiş?
N. ZEYNEL - Bu ders ne dersiymiş? Soruya bak soruya.. Laflarına dikkat et, ben adama çok fena takarım.
KÂMURAN - Ben n'aptım? Suçumuz erkek olmak mı?
N. ZEYNEL - Sus kompleksli herif. Ben ne hocasına benziyorum?
KÂMURAN - Beden Eğitimi.
N. ZEYNEL - Teşekkür ederim ama yanıldın, vücut yapım seni aldattı. Bilemedin.
LEYLA - Acayip iyi vücudunuz var hocam.
N. ZEYNEL - Susun. Bak bakalım, ne hocası olabilirim ben?
NESRİN - Öğrenci miymiş o adam?
KÂMURAN - İş-Bilgisi öğretmeni olmayasınız..
N. ZEYNEL - Saçmalama manyak mıyım ben? Ciddi dersleri düşün
KÂMURAN - Matematik.
N. ZEYNEL - Başka başka?
KÂMURAN - Fizik.
N. ZEYNEL - En önemlilerini düşün canım, en önemlilerini..
KÂMURAN - Coğrafya!
N. ZEYNEL - En önemlileri diyorum aptal, en önemlileri.. Durup dururken benim de ağzımı bozuyor.. Aptal bir Coğrafyacı hali mi var bende?
MECBURE - Coğrafyacılar aptal değildirler efendim.
N. ZEYNEL - Mecbure sus.
MECBURE - Öğretmenim efendim, çok çok özür dilerim ama, mesela bizim Coğrafyacı öğretmenimiz Cihat bey çok akıllıdır efendim.
N. ZEYNEL - Mecbure, sus ve otur... Ağlama.
KÂMURAN - Anladım, sis kimya hocasısınız!
N. ZEYNEL - Saçmalama, en önemlilerini düşün.
KÂMURAN - Askerlik.
N. ZEYNEL - Hayır, hayır. Ne askerliği, ben mantıklı işlerle uğraşıyorum.
KÂMURAN - Ha tamam Tarih. Ben Tarih'i çok severim hocam.
N. ZEYNEL - Oğlum, sabrımı taşırma benim, lisede en zor, en önemli ders hangisidir?
KÂMURAN - Edebiyat.
N. ZEYNEL - Sinirlendirme beni çakarım... Allahtan kontrollü bir insanım.
KÂMURAN - Edebiyat zor derstir, ben Edebiyat'tan hep çakmışımdır.
N. ZEYNEL - Önemli ders dedik sana, önemli ders, palavra demedik. Edebiyatmış.. Edebiyat da ders mi? Lisede ve hayatta en önemli ders nedir? Direk kafaya hitaben, zekâ isteyen akılcı bir ders.. Söylesene... Man... Man...
NESRİN - Mandrake.
KÂMURAN - Bilemeyeceğim.
N. ZEYNEL - Allah kahretsin.. Söylüyoruz ya be... Man... Man.. tık.. Mantık. Boyu devrilesice, geç yerine not tut. Dersimiz mantık, konu dört ayak teoremi... Aç defterini yaz, bakma öyle aptal aptal. Mantıksız herif... Bunun adı Aptal Kâmuran olsun..
KÂMURAN - Sadece Kâmuran daha kolay.

- Sınıfta gülmeler. -

TACİSER - Espirili çocuk vallahi.
AYŞEN - Erkek Kâmuran desek daha iyi hocam.
N. ZEYNEL - Hayır komplekslenebilir.
MECBURE - Arkadaşlarımıza isimler takmak aslında kötü bir şeydir efendim.
ZEKİYE - Kâmuş, desek..
N. ZEYNEL - Susun. Siz karışmayın. Ben bulurum çocuğun ismini. Bak çocuğum Kâmuran, bizim sınıfta herkesin bir takma ismi vardır, âdettir. Burada herkesin ismini ben koyarım. Kendi ismimi de kendim taktım.. Nasıl olsa öğrenciler bana bir isim takacaklardı, basit bir mantık olayı, onlardan önce davrandım, kendi ismimi kendim taktım. Bana Vücut Zeynel derler. Kendi aranızda konuşurken, benden Vücut Zeynel, diye bahsedeceksin, tamam mı?
KÂMURAN - Peki Vücut Zeynel bey.
N. ZEYNEL - Bana söylemeyeceksin sersem.. Öğretmene takılan isim öğretmenin yanında söylenir mi? Aptal herif, hiç mantık yok bu herifte.. Aptal Kâmuran.. (taktığı isimden memnun, tekrarlar) Hah hah ha... Aptal Kâmuran, Aptal Kâmuran, heh he... (sınıfa emreder) Gülün!

- Kahkahalar koyverilir. -

NESRİN - Ya söylesenize kim bu çocuk?
MAKBULE - Yeni öğrenci. Nakil geldi.
NESRİN - E erkek!
MAKBULE - Nüfusta kız yazılıymış..
NESRİN - Hadi ya..
N. ZEYNEL - Susun, arkada mırıldanmayın.. Aptal Kâmuran buna çok güzel yakıştı vallahi. Bu isim kalır artık.
TACİSER - Meraklanma Kâmuran kardeş, taktığı hiç bir isim tutmamıştır.
KÂMURAN - Ha iyi o zaman... Tamam benim adım Aptal Kâmuran olsun..
N. ZEYNEL - Heh he.. Benimsemek zorundasın zaten. Ben hangi ismi taktıysam çok fena tutmuştur. Şimdi açın kulaklarınızı ders dinleyin. Dört ayak teoremini biraz irdeleyelim. Saçlarınızı mantıkî rüzgârlara kaptırmış, makûs talihine başkaldıran bir aslan yelesi gibi; dalıp gidelim mantık ilminin felsefi yalnızlıklarına. Dikkatlerinizi teksif ediniz hanımlar. Hanımlar ve Aptal Kâmuran. Herkese söylüyorum. Kedi ve masa dört ayaklıdır. Demek ki köpek de kendi çapında bir masadır. Anlaşıldı mı?
MECBURE - Anlaşıldı efendim. Ben zaten buraları dün geceden çalışmıştım.
N. ZEYNEL - Güzel, tamam, sus.
AYŞEN - Çok haklısınız hocam.
N. ZEYNEL - Sen de sus!
AYŞEN - İsterseniz çıkiim hocam..
N. ZEYNEL - Otur diyorum.
MECBURE - Sakın bırakmayın çıkmasın öğretmenim efendim, gidip sigara içiyor. Kendisine zararlı.
AYŞEN - Sus kız manyak, ben sigara içiyor muyum? Kibritin var mı Taciser?
MECBURE - Hattâ Taciser arkadaştan da kibrit istiyor öğretmenim.

- Mecbure yanındakiler tarafından pergellenir. -

MECBURE - Ay batırmasana pergeli kardeş, bacak delindi. Öğretmenim efendim, beni şehit edecekler efendim.
N. ZEYNEL - Sakin olun, tedhiş istemez... Otur yerine sen de, tütünün esiri kadın, nikotinman-şikizofren.
KÂMURAN - (espri yapıyordur) Bu isim tutmaz hocam, çok uzun.

- Sınıf güler. Sınıfın gülmesi Kâmuran'a sevinç
verir. Yeni sınıfına kendini kabul ettirmenin se-
vinciyle, it gibi bir gülme krizine girer Kâmuran.
Olay durur, herkes Kâmuran'a bakar. -

MECBURE - Ne vuruyorsun kardeş, ben senin iyiliğin için söylüyorum, sigara zararlı bir şey...
N. ZEYNEL - Susun orada. N'oluyor Kâmuran?
KÂMURAN - Çok afedersiniz hocam, kimi zaman bana böyle mevzii sağnak gülme krizleri gelir. Elimde olmayan bi şey. Sonra hemen geçiyor... Hastalık hocam.
N. ZEYNEL - Ulan sen ne manyak şeysin yahu, nerden çıktın başımıza?
KÂMURAN - Çok afedersiniz hocam, bi daha tekerrür etmez.
N. ZEYNEL - Etmesin çünkü çok sinir bozucu bir gülme.. Dört ayaklı olan, yazın yazın bakmayın suratıma, dört ayaklı olan her şey arasında, ayaktan giderek nesnel bir benzerlik bulmak mümkündür. Örneğin kedi ve köpek dört ayaklıdır dolayısıyla her köpekte biraz kedilik görülebileceği gibi, dört ayaklı olan masa, sandalye, tabure ve buzdolaplarında da kedileşme ve köpekleşmeler görülebilir.
AYŞEN - Çok doğru hocam, bizim buzdolabı geçen gece sabaha kadar havladı.
N. ZEYNEL - Anlamadım.
AYŞEN - Geçen cumartesi akşamı bizim buzdolabı sabaha kadar havladı..
N. ZEYNEL - Olur mu canım öyle şey.
AYŞEN - Vallahi billahi hocam, köpeği buzdolabında unutmuşuz.

- Gülüşmeler. -

N. ZEYNEL - Susun.
TACİSER - Gel kuçu kuçu kuçu...
N. ZEYNEL - N'apıyorsun Atkafa Taciser?
TACİSER - Sandalyeyi çağırıyorum hocam, dört ayaklıdır, belki gelir.
N. ZEYNEL - Nesnel benzerlik diyoruz Atkafa...
KÂMURAN - Senin ismin Atkafa mı? Çok iyi ya... (gülme krizine girer)

- İş bu gülme çık sinir bozucudur. Nesnel Zeynel
çıldırayazar. - 

N. ZEYNEL - Ulan Aptal Kâmuran, sıçtın dersin içine.

- Nesnel Zeynel, hınçla sınıfı terk eder. -

AYŞEN - Kız Kâmuran, seni allah mı gönderdi be? Senin bu kriz numaran çok iyi... Ne gibi zamanlar olur?
TACİSER - Evet mesela n'apılınca oluyor bu sana?
KÂMURAN - Orası belli olmuyor. Onu bilsek tedavi olurduk. Kaç doktora gittik. Teşhis koyamadılar. Sinirsel diyorlar. Mesela ben şimdi seni tanımıyorum. Bu kim diyorum, bunnar Atkafa Taciser diyorlar.. Ben bunu duyunca gülüyorum tabii.. Ama bu kelimeye gülmem artık mesela, onu biliyorum.
ZEKİYE - Bilmediğin kelimeleri duyunca oluyor herhalde.
KÂMURAN - Yok kelimeyle alâkası yok, çok kelime bilirim ben. Bütün kelimeleri bilirim.
AYŞEN - Kız Kâmuran ömürsün vallahi.
KÂMURAN - Benle böyle konuşmayın tamam mı? Bana kız mız demeyin çıkarır gösteririm allah belâmı versin. Ben bu yüzden kaç liseden kovuldum...
NESRİN - (ilgilenir) Aaa, çıkarıp gösterecekmiş... Çok iyi ya. Bu Kâmuran engizisyonist galiba.. Yaşasın, okula engizisyonist geldi.
AYŞEN - Engizisyonist değil hamşo.. Egzibistyonist.
KÂMURAN - O ne demek oluyor?
AYŞEN - Hani akşamları köşebaşlarında temiz aile kadınlarına organlarını gösteren amcalar var ya, onlardan mısın sen?
KÂMURAN - Yok ya, benimki öyle değil, sinirsel diyoruz... Sinirlenince oluyor...
ZEKİYE - En çok ne gibi şeylere sinirlenirsin anam?
KÂMURAN - Bana anam falan demeyin, tamam mı? Kâmuran Ağbi dersiniz olur biter.
MECBURE - Kâmuran Ağbi, kahverengi ve yeşil kuruboyanız bulunur mu?
KÂMURAN - Yok canım öyle şeyler kullanmam.
AYŞEN - Mecbure otur oturduğun yerde.
MECBURE - Olur mu? Dağları kahverengi, ovaları yeşil boyamaya mecburum kardeş.
LEYLA - Kız, Coğrafya dersi cuma günü salak, acelen ne?
KÂMURAN - Burda böyle harita falan da mı yaptırıyorlar?
ZEKİYE - Yok hocanın istediği yok, bu salak kendiliğinden yapıyor.
KÂMURAN - Yani mecburiyet yok di mi?
MAKBULE - Yok canım rahattır bu okul.
KÂMURAN - Biliyoruz, biz de palas diye buraya geldik. Bu yıl hemen mezun olmam lâzım..
NESRİN - Saksın çalışır mı bâri?
KÂMURAN - Anlamadım!
AYŞEN - Zekâ durumun nasıl diye soruyor.
KÂMURAN - Kafam çok iyi çalışır ama ona pek lüzum kalmayacak. Babam bi bokluk olursa telefon et, dedi.
LEYLA - Senin baban önemli biri mi?
KÂMURAN - Benim babam çok önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığı'nda genel müdür muavini. Bakanlar değişir, babam değişmez... Zaten belki de altı aya genel müdür.
AYŞEN - Bu memlekette böyle bir baban var da, bu yaşa kadar niye alamadın lan sen bu diplomayı?
KÂMURAN - Babamın hıyarlığı, ben torpil yapmam diye dokuz sene direndi. Baktı olmuyor, sonunda beni buraya naklettirdi. Müdür'ânım'a da telefon etmiş zaten. Ben bu yıl burdan mezun olucam.
ZEKİYE - Çok iyi be, babana söylesene bize de bir şeyler yapsın. 
KÂMURAN - Dur bakalım babam gelecek zaten haftasonu, sizi tanıştırırım.
AYŞEN - Güzel, bak şimdi seni sevmeye başladım. Kâmuran Ağbi.. 
KÂMURAN - Tabii ya, n'olacak... Alt tarafı lise diploması, hepimize versinler bir tane..
ZEKİYE - Yaşa Kâmuran...
LEYLA - Bravo Kâmuran...
NESRİN - Aslan Kâmuran...
MECBURE - Lise diplomasını herkes bileğinin hakkıyla alır. Kimse kimseye haketmediği bir diplomayı aldıramaz ve verdiremez. Çalışan kazanır arkadaşlar. Kâmuran Ağbi'yle derslerinde yardımcı olmayı ben üzerime alabilirim.
KÂMURAN - Yok ya... Bunlara hiç lüzum kalmayacak.. Babam işi bağlamış bile...

- Cevriye kapıda belirir. -

HADEME CEVRİYE - Kâmuran kim ki bu sınıfta kız Ayşen?
AYŞEN - Kâmuran bey.
HADEME CEVRİYE - Kâmuran sen misin?
KÂMURAN - Evet.
HADEME CEVRİYE - Niye öyle erkek gibisin kız?
NESRİN - Hişşt Cevriy'ânım. Erkek erkek.
KÂMURAN - Ne var n'olmuş Kâmuran'a?
CEVRİYE HANIM - Seni müdür'ânım istiyur.

Kâmuran çıkar. -

KÂMURAN - Tamam gideriz.
CEVRİY'ANIM - Gız kim bu herif?
AYŞEN - Arkadaş Cevriy'ânım, arkadaş...
ZEKİYE - Milli Eğitim'den bize arkadaş göndermişler.
CEVRİY'ANIM - Ne arkadaşı?
LEYLA - Talebe kız Cevriy'ânım, talebe.. Bizim sınıfa geldi.
MAKBULE - Sınıfımızın erkeği Cevriyeciğim, tamam mı?
MECBURE - Kâmuran Ağbi, nüfus kayıtlarındaki bir yanlışlığın kurbanı Cevriye hanım. Kâmuran Ağbi, efendi ve saygılı.
NESRİN - Ne efendisi kız, sekso-manyak, sekso-manyak.
MAKBULE - Hem de yatılı geldi Cevriy'ânım.
CEVRİY'ANIM - Yatılı mı? Nerde yatacakmış elin herifi?
ZEKİYE - Orası daha belli değil, belki senin yanına verirler..

- Genel gülme. -

CEVRİY'ANIM - Git namussuz, bennen oynaşman, şindi bu herif bu okulda mı kalacakmış?
AYŞEN - Vallahi çok dikkat etmek gerek Cevriy'ânım, herif zaten egzibisyonist.
CEVRİY'ANIM - Ney?
NESRİN - Çıkarıp gösteriyormuş Cevriy'ânım.
CEVRİY'ANIM - Aaaa, üstüme iyilik sağlık..
AYŞEN - Yok canım öyle her zaman değil, sinirlenince oluyormuş.. Korkutmayın kız Cevriy'ânımı.
MECBURE - Biz yatakhanemizin kapısını kilitleyelim de kardeş n'olur n'olmaz..
CEVRİY'ANIM - Kapının arkasına da dolaplarınızı çekin.
MECBURE - Çok haklısınız Cevriy'ânım. Aynı zamanda namusumuz tehlikede, iffetimiz dingildiyor.

- IŞIK SÖNER. -


Bizim Sınıf, 1977
Ferhan Şensoy - FerhAntoloji
Bilgi Yayınevi, 2. Basım 2011, S.132-151

22 Nisan 2012 Pazar

BIR DIS GIBIDIR YASAM - BORIS VIAN

Bir diş gibidir yaşam
Ne olduğu düşünülmez ilkin
Öğütmekle yetinilir
Bir de bakarsınız çürümüş bir gün
Sızlar önemsenir
Kaygı özen bakım
Ve tamamen iyileşebilmeniz için
Koparılıp alınması gerek elinizden yaşamınızın.

Türkçesi : Ferhan Şensoy (Haziran 1972)



Ferhan Şensoy - FerhAntoloji
Bilgi Yayınevi, 2. Basım 2011, S.304

SAHLARI DA VURURLAR, 1982

Ömer Hayyam'ın Beklenmedik Derdesti


- Savak'tan Behruz Tebarüz, kara çarşaf içinde
bir köşeye sinmişken, Ömer Hayyam sağdan
girer. -

BEHRUZ - Hişşşt!
HAYYAM - Mana mı hişşt edirsen?
BEHRUZ - Yok mobana! Sen kimsen kim, geceyarısı düşesi dübeş geçe, bilâperva Pahlavi Meydanı'nda dolaşırsen? Arz-ül hüvviyet! Beyân-ül durum-ül vaziyet! İsmin nedir?
HAYYAM - Sizden mana karşı tebarüz eden bu samimiyet nedir?
BEHRUZ - Evvel sual men sormuşem, ismin nedir?
HAYYAM - Ömer.
BEHRUZ - İsm-ül sülâle?
HAYYAM - Hayyam.
BEHRUZ - Edresen nedir?
HAYYAM - Zâtıâlinizi ne ilgilendirir?
BEHRUZ - İlgilendirir kim sormuşem, ve minel cevap!
HAYYAM - Mallahallah, me kadar meraklısınız, menim edresem masit: Mahalle-ül Pahlavi, Cadde-ül Şah Rıza, Ali Rıza sokak, Musaddık çıkmazı, Şehinşah apartmanı, numara penç, daire yek... Hattâ negatif yek, çün menem ev yek kat yerin altında.
BEHRUZ - Yerin altında ha? Yeraltı faaliyeti ha?
HAYYAM - Anlamamışem?
BEHRUZ - Men anlamışem. Sen ne iş ilen iştigal?
HAYYAM - Kunduraciyem.
BEHRUZ - Hem kunduracısen, hem şahımıza mugayyir robaiyat yazarsen ha?
HAYYAM - Men mi?
BEHRUZ - Yok moban! Sen Ömer Hayyam değil misen?
HAYYAM - He, menem.
BEHRUZ - (koynundan bir rubaiyat çıkarır) Mu robaiyatı sen yazmamış mısen?
HAYYAM - Men robaiyat mı yazmışem?
BEHRUZ - Mana numara yapma, manlat monuş möyle!
HAYYAM - Yahu men anlatmışem, men dinlemişem, mendeniz mavallı mir kunduracıyem kendi guşemde gizli pençe yapırem.
BEHRUZ - Hem de gizli yaparsen ha?
HAYYAM - Valla gizli isteyene gizli yapırem, şir-i pençe isteyene aynen şir-i pençe yapırem.
BEHRUZ - Demek munlardan başka şiirlerin de var ha?
HAYYAM - Menem şiirim miirim yok, şir demişem... Ormanların kralı şir var ya, tarihte Şir Yürekli Rişar var ya...
BEHRUZ - Demek aranızda mir de Rişar var, kökü ecnebide faaliyet ha?
HAYYAM - Makınız tarihi mir yanlışlık oluyor, mendeniz Nişabur diyarından Abu Hafs Ömer ebn-e Ebrahim Giyaseddin Khayyami'yem.
BEHRUZ - Ebne misen?
HAYYAM - ..........?
BEHRUZ - Ebne misen ebne?
HAYYAM - Estağfurullah, henüz denememişem... Yahu, ebn-e Ebrahim Gıyaseddin Khayyami.
BEHRUZ - Ebrahim mi ebne?
HAYYAM - Mana mak, Ebrahim menim pederem, ebne olsa men olmazem.
BEHRUZ - Anlamışem, Gıyaseddin ebne!
HAYYAM - Ebne yok. Ebne mebne yok, ebneliğin âlemi yok, menim arkadaşler mana mısaca Ömer Hayyam diyeler.
BEHRUZ - Milirem. Sen Ömer Hayyam nâmıyla İran'da bölücülük faaliyetlerinde bulunan mir maceraperestsen.
HAYYAM - Men mi?
BEHRUZ - Sus. Her şey elimize geçmiş mulunuyor. Munu sen yazmamış mısen? (rubaiyatı açar, ordan okur.)
"Leb der leb kuze bordem ez gayet az
Tâ z'u talebem vâste-ye omr'e derâz
Leb ber leb men nehâde goft berâz
Men hemço to budem ve mey ve bamen saz."
HAYYAM - Müzel. Mayet arabesk de ne demek?
BEHRUZ - Bre sen farisi değil misen? Farisi milmez misen?
HAYYAM - Pes kim, icâb-ül rol, men de farisi miriyem, men mecburen anlamış olabilirem, meğer kim (seyirciye gösterir) ecnebi türkler seyrediyorlar, mir de anlar için mürkçesini möylesen?
BEHRUZ - Mekâla meşşoleşşek.
Şarap testisini diktim kafama dün
Testi ile dudak dudağa görüştüm
İçmene bak, dedi testi, eskiden men de şah idim
Öldüm, gömüldüm, ilkin toprak, aniden testi oldum.
HAYYAM - Enfes-ül muazzam!
BEHRUZ - Enfes-ül muazzam ha? İte bak ite, yazman mir suç, beğenmen pek bir suç!
HAYYAM - Munu men mi yazmışem?
BEHRUZ - Sus. Men senin kim olduğunu milirem.
HAYYAM - Makat, men sizin kim olduğunuzu milmezem.
BEHRUZ - Men Savak'tan Behruz Tebarüz, ikrar eyle Ömer, miz martaval yemezüz.
HAYYAM - Meğer kim Savak mensubusunuz, men mecburen memnun olmuşem, menim ismim Ömer, ism-ül sülâle Hayyam, makat men robiyat mobiyat yazmamışem, yazabilemezem çün men okuma yazma milmezem, kara cahilem.
BEHRUZ - Mu robaiyatın üstünde niye Ömer Hayyam imzası var peki?
HAYYAM - Var mı?
BEHRUZ - Mu ne mu?
HAYYAM - Mallahallah, hangi ebne atmış? Menem imzam henüz icâd edilmedi, men imdilik parmak basırem.
BEHRUZ - Yani ya senin ismin Ömer, ism-ül sülâle Hayyam, makat sen Ömer Hayyam değilsen öyle mi? Hem de gizli yapar imişsin şiirli pençeyi... Sen pek fena hakettin penç öğün işkenceyi... Yürü! (seyirciye) Men munu mahzeme indirem, Ömer mahzende yıllansın.


Şahları da Vururlar, 1982

Ferhan Şensoy - FerhAntoloji
Bilgi Yayınevi, 2. Basım 2011, S.198-201

21 Nisan 2012 Cumartesi

Şövket Elekberova - Fuzuli Kantatası

















Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı?

Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan
Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı?

Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı?

Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su
Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı?

Gâmım pinhan tutardım ben dedîler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı?

Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Beni tan eyleyen gafîl seni görgeç utanmaz mı?

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı?

Söz : Fuzulî
Müzik : Cahangir Cahangirov
Solist : Şövket Elekberova (Şövkət Ələkbərova)

14 Nisan 2012 Cumartesi

HANELER, 1973


Her Bi Şey Var Derde Devadan Gayrı Episodu

- BİR  NÖBETÇİ ECZANE, KALFA KENDİNE
RAKI SOFRASI KURMAKTADIR. MÜZİK EŞ-
LİĞİNDE ECZANEYİ SUNAR. -

KALFA - O hane, bu hane
             Her hane bir bahane
             Al gözüm seyreyle,
             Hanelerden eczane!

- ECZANENİN ZİLİ ÇALAR. -

KALFA - Aaaaa, olmaz ki canım, daha rakıdan fırt almadık, zırr kapı... Nöbetçi eczaneyiz dediysek, sabaha kadar sizinle uğraşıcaz demedik... Ne zaman benim nöbetim olsa, herkesin yaralanası, hastalanası tutar, iki arabanın çarpışası tutar, birinin öbürünü bıçaklayası tutar, nerde bomba varsa, patlayası tutar... Cıkcık cık... (zil ısrarla çalar) Anlaşıldı anlaşıldı... Geliyoruz, patlama!

- KALFA ÇIKAR. ARKASINDA PİJAMANIN
ÜSTÜNE BİR PALTO GİYMİŞ ORTA YAŞLI 
ADAMLA GİRER. -

KALFA - Nedir?
PİJAMALI - Biraz daha açmasan, zilde beste yapacaktım... Yalnız bu sizin zilin akordu bozuk galiba, bir baktırın... Ohoooo, siz de çilingir sofrasını kurmuşsunuz maşallah...
KALFA - Sana ne ulan? Zilci misin, orkestracı mısın, neyin nesiysen, çabuk söyle, nedir derdir?
PİJAMALI - Dışarısı çok soğuk!
KALFA - Bunun için mi çaldın lan zili?
PİJAMALI - (başıyla "hayır" işareti yaparak) Cık!
KALFA - Ne istiyorsun?

- PİJAMALI İZLEYİCİYE BİR GÖZ ATTIKTAN
SONRA, KALFA'YA YANAŞIR, KULAĞINA 
BİR ŞEYLER FISILDAR. -

KALFA - Gecenin bu saatinde, bu kılıkta gelip beni rahatsız etmeye utanmıyorsun da, "prezervatif" demeye mi utanıyorsun? Verelim bakalım...

- KALFA TEZGÂHIN ARKASINA GEÇER.
ARAŞTIRMALARINA BAŞLAR. PİJAMALI
MAHCUP ÖNÜNE BAKAR. -

KALFA - Nereye koyduk bu meretleri yahu? Hepsini kullanmadık ya!

- BU SIRADA OROSPU GİRER. KALFA OROSPU'YU 
GÖRMEMİŞTİR. PİJAMALI ORUSPU'NUN GELİŞİNDEN
DAHA DA RAHATSIZ OLMUŞTUR. -

PİJAMALI - Yoksa kalsın, ben zaten şey...
KALFA - Dur be kardeşim, bulacaz! (Oraspu'yu görür) Gut nayt canım!
OROSPU - Hayırlı akşamlar hayatım! Kapıyı açık gördüm de girdim... Bana bir iğne yapar mısın?
KALFA - Uykudan mı şikâyetiniz var?
OROSPU - Ay hayır hayatım, bizi uyutan kim? Sabaha kadar uçak iniyor, uçak kalkıyor.
PİJAMALI - Havaalanının yakınında mı oturuyorsunuz?
OROSPU - (Kahkaha atar) Aşşa yukarı! Devamlı uçuştayız yani!
KALFA - Tamam tamam anlaşıldı, beyefendinin şeyine şey bulalım, yaparız! Bekle biraz.
OROSPU - (Pijamalı'yı alıcı gözle süzerek) Beyefendinin neyine ney aranıyor?
PİJAMALI - Hiç canım, Ayşe, gecenin bu saatinde balon diye tutturdu, bu saatte balon nerden bulunacak, ben de eczaneden şey aliiim de şey yapiim diye şey yaptım, eğer bulunamıyorsa...
KALFA - Dur kardeşim, patlama! Var! Bulurum şimdi...
OROSPU - Ayşe kızınız mı?
PİJAMALI - Karım!
KALFA - Bu karı milletinin gecenin hangi saatinde ne isteyeceği bilinmez... Ben, nöbetçi kaldığım geceyi bayram sayarım, karı yok, kafa dinç, ooh! Evde odamı da ayırdım, tavanarasındaki sandık odasına yerleştim, geçen gece sabaha karşı elinde beş tane ceviz, geldi karı. Ne var? Ceviz oynamaya geldim odana!
OROSPU - Prezervatif mi istiyor?
KALFA - Yes.
PİJAMALI - Yok canım, ben zaten... Rica ederim...
KALFA - Rica değil, tebahur etsen faydası yok... Bulmadan dünyada bırakmam... İçim rahat etmez...
OROSPU - Ayşe sinirlenir!
PİJAMALI - (Saatine bakar) Yok canım... Zaten artık...
KALFA - Çok konuşma! Bulacaz verecez prezervatifini! (aranır) Şeytan aldı götürdü, kullanmadan getirdi..

- ZEKİ GİRER KASILARAK, TEZGÂHA
AMERİKAN BARMIŞ GİBİ YASLANIR. -

ZEKİ - (Pijamalı'ya) İyi akşamlar! Muhabbetiniz bol olsun!  (Kalfa'ya) Tek rakı, bol buz, ayrıca su!
KALFA - (Çok kızar) Bas git ulan, ikinci perdede gel!
ZEKİ - Ne kızıyorsun ağbi? Meyhane değil mi burası?
KALFA - (Sinirine hakim olmaya çalışarak) Hemen çık dışarı!
ZEKİ - N'oluyo ya?
KALFA - Çık'şarı dedim, ulan sana!
ZEKİ - (Çıkarken) Allahallah ne biçim meyhane lan burası...

- ZEKİ SİNİRLE ÇIKAR. - 

KALFA - Cık cık cık! (rakısından bir yudum alır) Burası meyhane değil miymiş? Serseri! Hâlâ öğreneme- di nerede gireceğini! (izleyiciye) Bunun babası bizim perdeciydi. Babası ölünce, biz de bunu perdeci yaptık. Çok severdik rahmetliyi... Fişek gibi perde açardı. Tabii artık her oyunda perde kullanılmıyor... Bu tutturdu bana da rol verin, diye... Geçen yaz, bir de fotoromanda oynamış, kim oynatmışsa, niye oynatıyorsa... "Benim seyircim var!" diye başımızın etini yedi. Bu oyuna da adam lazımdı. Haydi oynatalım, hevesini alsın dedik... Nerden dedik... Cık cık cık...
PİJAMALI - Ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim... Konu da epey dağıldı zaten...

- PİJAMALI ÇIKMAYA NİYETLENİR. 
KALFA KOLUNA YAPIŞIR. -

KALFA - Yoo! Vallahi olmaz! Dünyada bırakmam... Şimdi buluruz... Nereye girdi bu meretler yahu? (aranır)
OROSPU - Hayatım sen şu benim iğneyi hemen saplasan da, ben beyfendinin balon macerasının sonunu beklemesem?
KALFA - Bekle n'olucak! Acelen ne? Mesai saati değil ya?
OROSPU - Ay olur mu hayatım, şimdi bizim mesainin en civcivli zamanı...
KALFA - Sen şindi burdan çık, sağa sap, caddeye çık, bin bir taksiye, doğru Aksaray, alt geçitten sonra, Yenikapı'ya giderken hemen sağda, Dört Mevsim Eczanesi var. Bu gece nöbetçi. Orda Kalfa Kanguru Cavit vardır. Beş metreden kıça enjektör saplar. Kanguru Cavit'e benden selam söyle, nerene ne istersen saplar. (Pijamalı'ya) Sen otur kardeşim, keyfine bak... Eninde sonunda bulacağız evelallah!
PİJAMALI - (saatine bakar) Yok artık, ben hiç şey yapmiiim...
KALFA - Eee, sıkarsın ha! Otur ulan şuraya!
PİJAMALI - Yok, teşekkür ederim, ben böyle iyiyim...
KALFA - Otuuur!
OROSPU - Ay manyak vallahi!

- PİJAMALI SANDALYEYE OTURUR. KALFA
"Nihansın Dîdeden" ŞARKISINI MIRILDANARAK
ARAŞTIRMALARINI SÜRDÜRÜR. ARAŞTIR-
MAKTAN ÇOK ORTALIĞI DÜZELTİR GİBİ BİR
HALİ VARDIR. -

KALFA - Bak bak, bu şişeleri de nereye koymuş gene! Öğrenemedi gitti! (şişelerin yerlerini değiştirir) Yeni aldık bu çocuğu da... İşsiz güçsüz dolaşıyormuş... Babası sizin gibi acelecinin biridir mutlaka, bekleye-memiştir bulunmasını... Ondan sonra serseri mayın bir çocuk sokaklarda... Hiç olur mu? Aldık bu çocuğu yanımıza, dilimizin döndüğünce anlattık. Bak çocuğum Şekip, dedim. Bu turistik kolonyaların turistlerle ilgisi yok, bunları kartpostalların yanına koyma... Sen söyle sen dinle! Şekip hiç oralı değil. Bir kulaktan giriyor, daha öbürüne ulaşamadan aynı kulaktan geri çıkıyor.
PİJAMALI - (ayağa kalkar) Siz hanımefendinin iğnesini yapın isterseniz, çünkü ben...
KALFA - Sen otur yerine! İğnenin nerede olduğunu bulmak kolay mı sanıyorsun? Bak şimdi enjektör kutu- sundan ne çıkar kimbilir? (enjektör kutusunu açar, içinden prezervatif çıkar) Hah! İşte bulduk... Bak, nereye koymuş namussuz Şekip! Ulan bunun enjektör kutusunda işi ne? Cık cık cık... Buyrun beyfendi prezervatifiniz... İsterseniz bulmuşken iki tane veriiim!
PİJAMALI - (para bırakır, alır, çıkarken) Yok canım, nerdeeee?

- PİJAMALI ÇIKAR. -

OROSPU - Bak son defa soruyorum, yapıcek misin, yapmicek misin?
KALFA - (rakısından bir yudum alır) N'apılıcek?
OROSPU - Ne istersen hayatım! Yatma kalkma yüz dolar. Bütün gece kalırsam ikiyüzelli dolar.
KALFA - Hiç kalmazsan kaç dolar?
OROSPU - İstemezsen kalmayız, öyle bir soralım dedik, kapı açık, gece gece belki canın sıkılıyordur felan dedik.
KALFA - Ben karı konusunu tamamen kapattım hamfendi!
OROSPU - Manyak n'olcek!

- OROSPU ÇIKARKEN, TELAŞLA ADAM GİRER. -

ADAM - Çabuk kardeşim, çabuk.
KALFA - Nedir?
ADAM - Çabuk, çabuk, yaralım var, bana hemen tentürdiyot, pamuk, sargı bezi...
KALFA - Öyle şeyler bulunmaz bizde. Hastane mi burası?
ADAM - Ne bulunmaz?
KALFA - Tentürdiyot yok, aromik pipo tütünü var.
ADAM - Yahu tentürdiyotsuz eczane olur mu?
KALFA - O eskidenmiş kardeşim. Kurtarmıyor şimdi. Bin lira kazanıyoruz tentürdiyottan, kim uğraşacak onunla...
ADAM - Pamuk ver kardeşim, sargı bezi ver çabuk...
KALFA - Yok dedik ya kardeşim... Teferruat satmıyoruz. Silatçöpçülertoplar mendil var, istersen ondan veriiim.
ADAM - Ver peki ondan ver, oksijen de ver...
KALFA - Sen gırgır mı geçiyorsun kardeşim oksijen dünyada kalmadı, bizde ne arar?
ADAM - Eczane değil mi burası?
KALFA - Yes itiz.
ADAM - Ne var peki sizde?
KALFA - Ne istersen var! Pilli takunyadan tut da, eflatun deniz gözlüğüne kadar her şey bulunur. Ayrıca her renk oje var, avrupa don var, ayna var, cımbız var, değişik after-shave'ler var, takma kirpik, korse, kakao yağı, ambre solaier, her şey var kardeşim.
ADAM - İlaçlardan ne var?
KALFA - Biz ilaç işini tamamen kestik beyfendi.!

Haneler, 1973
Ferhan Şensoy - FerhAntoloji
Bilgi Yayınevi, 2. Basım 2011, S.77-82